TERMODİNAMİK | Ekim'2014 | Sayı:266

Editörden

İnsan rasyonel bir varlıkmıdır? Hadi canım!

H

ani pek çoğumuzun sevdiği veya sevdiğini san- dığı, Mevlana’ya ait bir deyim vardır: “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”. Herkes “için için” kendini beğeniyor ve memnun iken, “dışın dışın” başkalarının görmek istediği vitrinini düzenliyor. Vitrine zamanın ruhuna göre kabul gören, onanan dav- ranışları bir bir diziyor. İyi de bu vahşi çelişkiyi kendisine nasıl “evcil” gösterebiliyor? İç barış nasıl sağlanıyor? Ama- an iç barış da şart mıdır demeyin, şarttır. Çünkü insan, düşüncelerinin, inançlarının, beğenilerinin yani tutum- larının birbiri arasında ve bu tutumların davranışları ile tutarlı olmasını ister. Bunlar arasında doğacak çelişki, insanı içten içe rahatsız eder-sinek ufaktır ama mide bulandırır-. Bu bulantıyı ortadan kaldırarak kendisini ra- hatlatmak ister insan. Bunun için neler yapmaz ki; çelişki yaratan unsuru yok saymak, inkar etmek, çarpıtarak yo- rum getirmek, çelişkiye kapı açmasına makul! bahaneler yazmak… Yani ruhunu kurtarmak için kendine söylediği yalanlara bi güzel inanmak… ABD’li bir psikolog olan Leon Festinger, “Bilişsel Çelişki” teorisinde bu konuyu irdeler. Carlsmith ile birlikte ger- çekleştirdikleri bir dizi deneyde çelişki karşısındaki insan davranışı incelenir. Bunlardan birinde deneklere -yüzler- ce vida sıkmak gibi- çok sıkıcı bir iş verilir. Ardından ken- dilerinden sonra gelecek denek grubunu içeri almaları ve içeride çok eğlenceli bir iş yapılıyor olduğunu söyle- meleri istenir. Ancak denek grubu ikiye ayrılır: Bu yalanı söylemesi için bir grup deneğe 20 USD -veya belki daha fazla- para ödenir, diğer gruba ise para ödenmez veya 1 USD gibi komik bir para verilir. Şimdi sanıyorsunuz ki çok para alanlar, daha fazla motive olarak istenen yalanı söyler… Yanılıyorsunuz; çok para alan grup, bu yalanla yarattıkları iç uyumsuzluğu için rasyonel bir gerekçeleri olduğunu düşünür, iç uyumu sağlamak için çok fazla çaba sarf etmezler, üstelik yalanı da abartmadan söy- lerler: “Fena değildi”. Ama para almayanların -ya da 1

USD alanların- gerçek tutumlarına karşıt davranış ortaya koymasında hiçbir mazeret bulamadıkları için önlerinde tek yol kalır: “Aslında gerçekten de süper eğlenceliydi” fikrine kendini inandırmak. Kendi yalanına iliklerine ka- dar inanan bu kişiler, o yalanın en ateşli savunucuları oluyorlar. Festinger, “Kehanet Boşa Çıktığında” kitabında şunu anlatır: Kadının biri uzaylılarla temas kurduğuna, aldığı bilgilere göre dünyanın uzaylılar tarafından işgal edile- ceğine, kıyametin kopacağına ve sadece buna inanan- ların hayatta kalacağına insanları inandırmaya başlar. Giderek genişleyen bu tarikatın üyeleri, işgalin gerçek- leşeceği zamanda denilen yere gelirler ancak kehanet boşa çıkmıştır. Bu durumda ne bekleriz: “kandırıldık, ena- yi yerine konduk, bu uğurda harcadıklarımız boşa gitti, tarikat liderimiz bir şarlatanmış” demelerini… I-ıh, öyle olmuyor işte, inançlarının boşa çıktığını kabullenmekten daha kolaydır yeni bir yalana inanmak… Tarikat lideri, ta- rikatın bu takdire şayan birlikteliğinin ödüllendirildiğini ve dünyaya ikinci bir şans verildiğini, bu şansı hak etmek için daha fazla çalışmaları ve üyeler toplamak için var güçleriyle çalışmaları gerektiğini söyler. Onlar da lideri çürük yumurta yağmuruna tutmak yerine “ikinci şansı”! hep birlikte kutlarlar. Neylersin ki insan rasyonel bir varlık değildir. Eylemleri- nin ille de bir sebep-sonuç ilişkisine dayanması gerek- mez. (Eğer öyle olsaydı, psikolojinin, sosyal psikolojinin çalışma alanlarının önemli bir kısmı ortadan kalkardı.) Bazıları insanın çelişki ile sınavından sonra yaşadıklarını bir değişim olarak görür. Ama değişimin yaratması gere- ken zihinsel yeniden yapılanma, hatrı sayılır cesaret ister. Ayrıca Prof. Dr. Acar Baltaş’ın da dediği gibi “Bir insanın kimliğini ihlal eden değişim çabaları başarısız olur.” Bu yazı pek çok kez “retweet”lenmiş bir tweet ile biter: “Olduğun gibi değil, olmak istediğin gibi görünmek is- tiyorsan bir twitter hesabı aç”

Oya Bakır oyabakir@dogayayin.com

Made with